Biliyoruz ki afetler toplumdaki mevcut sorun ve zayıflıkları ortaya çıkartıyor ve kadınların sosyal ve ekonomik durumlarını daha da zorlaştırıyor. Afetlerde kadınlar evlerini, yakınlarını, komşularını ve kendileri için çok önemli olan sosyal dayanışma ağlarını kaybederler. Yaralanan aile fertlerinin ve (okullar kapandığından) çocukların bakımı ile ilgili iş yükleri artar. Geçici yerleşmelerde (çadır ve prefabrike konutlarda) yaşam koşulları zorlaşır ve genellikle aile içi şiddet vakaları artar. Böyle dönemlerde ayrımcılık ve çatışma da artar: Oxfam’ın raporlarına göre kadın ve kız çocuklarının mülteci olmaları durumunda cinsel şiddet riskinin iki katına çıkabilmektedir. Yaralanan veya kaybettikleri yakınları ailenin gelir getireni ise, kendileri çalışma olanakları ve gelir kaynakları bulmak zorunda kalırlar. Ancak afet sonrası ekonomik koşullarda kadınların iş bulmaları daha da zorlaşır ve varsa, mevcut ev içi ve dışındaki gelir getirici faaliyetlerini de kaybederler.
Diğer yandan, afet yönetimi ve yardım programları kadınların özel konum ve ihtiyaçlarını göz önüne almaz. Bu da onların afet öncesi, afet sırasında ve sonrasındaki güçsüzlüklerini artırır. Kadınların afet öncesi ve sonrası gerekli bilgilere, programlara, yardımlara ulaşması için önlemler alınmaz. Özel ihtiyaçları yardım programlarında ve geçici barınma alanlarında unutulur ya da göz ardı edilir. Kısıtlı hareketlilikleri nedeniyle kaynaklara (kredi, kamu yardımı, vb) ulaşmada çeşitli engellerle karşılaşırlar.
Ancak, karşılaştıkları tüm zorluklara rağmen, kadınlar afet sürecinde ve yaşadıkları mahallelerin afetlere ve iklim değişiminin etkilerine karşı direnç geliştirmesinde önemli roller oynarlar, oynayabilirler… Cinsiyet, diğer eşitsizlik boyutlarıyla (ırk, sınıf gibi) birleşir ve yalnızca afetlere karşı savunmasızlığı değil, aynı zamanda bireylerin, hanelerin, toplulukların, kurumların ve insani aktörlerin bunlara tepki verme biçimlerini de şekillendirir. Gerçekten katılımcı olmak, bunun yarattığı sorunların üstesinden gelmenin anahtarıdır. Kadınları da içeren kapsamlı topluluk katılımı, alınacak yanıtların gerçek olmasını ve algılanmayan ihtiyaçların karşılanmasını sağlamaya yardımcı olacaktır. Kadınların kurumlara, karar alma ve değişim süreçlerine artan düzeyde aktif katılımı ve liderliği yoluyla, daha fazla kadının yaşamları üzerinde güç kazanacağını ve şiddetten arınmış yaşayacağını, yerel kalkınmanın güçleneceğini biliyoruz.
1999 Depreminden bu yana yaşadığımız deneyim bize gösteriyor ki, genellikle ulusal ve uluslararası yardım ekiplerinin ve devletin yardım yaklaşımı ile yerel topluluklar bir kenarda atıllaştırılmasına ve sadece yardım gören pasif kurbanlara indirgenmesine rağmen kadınlar kendi yaşam mücadelelerine ilk andan itibaren devam etmekte, ailelerini bir arada tutmakta, kendi yaşamlarını ve topluluklarının yaşamını yeniden kurmaktadırlar. Yoksulluğu azaltmaya ve toplulukların kalkınmasına yönelik yaklaşımlar olmadan ve mahalle düzeyinden başlayarak demokrasinin güçlendirilip, yerel olarak kendi idarelerinin güçlendirilmesi gerçekleşmeden, en iyi/etkili afet sonrası yönetim planının bile başarılı olması beklenemez. Bu nedenle afetlerden sonra uzun dönemli bir yaklaşımla kadınların yerel kalkınma aktörleri olarak güçlendirilmeleri için çalışılmalıdır.